MENÜ
Hakan Erkan KARATAŞ
Hakan Erkan KARATAŞ
yildiz2@hatayyildizgazetesi.com
Yazı 159 defa okundu.

Ey MÜCBİR Yetkili…

Sanma ki burada böyle her şey normale döner zor, çok zor 

Aylar geçti, bazı enkazlar kalktı, bazıları hala duruyor. 

Çarşılar yapıldı ama bunlar çözüm değil. 

İktidar, bu şehri görmemekte ısrar ediyor. Hani nerede verdiğiniz sözler? Kira yardımı, geçici konutlar… 

Bunlar bir lütuf değil, hakkımız! 

Ama bir gün veriliyor, bir gün unutuluyor. 

Rezerv alan dediler, barınma dediler, ama neyi doğru yaptılar ki? 

Şimdi şehir, bir şantiye gibi. Yazın toz içinde kaldık, şimdi de yağmurlarla çamur içinde, her şey daha da zorlaşıyor.

Bir şehir düşünün ki, işletmelerinin yüzde 20’si bile çalışmıyor. Ulaşım sorun, barınma sorun. 

İki yıl olacak, hala şehir adına hiçbir şey yok. 

Devlet, kendi vatandaşına pozitif ayrımcılık yapmayı bile akıl edemiyor. Mülteciye, sığınmacıya gösterilen şefkatin zerresini bize göstermiyor. 

Peki biz ne yaptık da bunu hak ettik?

Bu insanlar, metropollerde yaşayanlarla aynı şartlarda nasıl tutulabilir? 

Sizin çok lüks ofislerinizde sımsıcak makamlarınızda veya 5 yıldızlı otel lobilerinde oturarak bu insanların MÜCBİR durumunu anlayamazsınız.

Hiç mi vicdanınız sızlamıyor ey yetkililer? 

Şimdi kalkmış mücbir sebep uzatılmalı mı tartışması yapıyorsunuz. 

Bu şehir normal bir şehir gibi işlemiyor ki! 

Şehir yok, hayat yok, düzen yok.

Bunun için utanıyorum. Kendi ülkemde, kendi toprağımda, devletimden bu kadar mı uzakta kaldık? 

Ey iktidar, bir depremzede olarak sesleniyorum: Biz de senin evladınız. 

Biz hâlâ enkazın altında kalmış bir şehirde yaşıyoruz. 

O 90 saniyeyi belki geri getiremezsiniz, ama o felaketin ardından bizi bu kadar çaresiz bırakmamak sizin elinizdeydi. 

Sorumluluğunuzu hatırlayın.

Ey yetkili, bizi anlamak istiyorsan, koltuğundan kalk ve buraya gel. 

Ama öyle onlarca, yüzlerce korumanla, özel şoförünle, kameraların önünde değil. 

Gel, bizimle bir hafta yaşa. Çadır demiyorum bak, Sana bir konteyner vereceğiz, hem de su geçirmeyeninden, ultra lüks sayılanından. Ama gel bir de bizim gözümüzle yaşa bakalım bu hayatı.

Yağmur yağacak. Branda yoksa vay haline! Sabah bir bakacaksın, eşyaların suyun içinde.

Elektrik mi? Sayısını tutamayacağın kadar çok kesilecek. 

İnternet mi dedin? Hafta boyunca birkaç kere donduğu için telefonunla oynamaktan bile vazgeçeceksin. 

Isınmak mı istiyorsun? Odunun ya da sobanın yoksa ne yapacaksın? 

Peki ya su? Su her an kesilebilir, musluğun altına koyduğun kovanın dolmasını saatlerce bekleyebilirsin. 

Ama dert değil, sen şanslısın, çünkü bizim gibi sıra bekleyerek değil, doğrudan konteynerine gelen suyla yaşayacaksın.

Sabah uyanacaksın, dışarı çıkacaksın. Her yer çamur, ayakkabıların içine dolan balçık… İşe gitmek istiyorsun ama nasıl? Ulaşım yok. 

İşin mi? O da yok, çünkü şehirde çalışacak bir yer kalmamış. 

Çocuklarını okula mı göndermek istiyorsun? Yağmurda ve çamurda, kilometrelerce yürümek zorundalar. 

Belki bir sobanın başında ısınabilirler, belki de bütün gün titreyerek beklerler.

Sonra akşam olacak. O karanlık konteynerine döneceksin. Elektrik yine kesik. Battaniyenin altında, ısınmaya çalışarak uyumayı deneyeceksin. Ama dışarıdaki yağmurun sesi, konteynerin tenekelerine vurdukça uykun kaçacak. 

Belki o gece başka bir deprem olur diye, gözlerin açık, tedirginlikle sabahı bekleyeceksin.

Şimdi düşün ey yetkili. 

Bu bir hafta senin için sadece bir deneme. Ama bizim için her gün böyle. 

Çocuklarımız için, yaşlılarımız için, hastalarımız için bu hayat bir kader haline geldi. 

Biz, yağmurda çamurda bir ıslak mendile muhtaç hale geldik. 

En temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için saatlerce sıra bekledik. Senin “ultra lüks” konteyner dediğin yerler bile bizim için hayal oldu.

Gel bir hafta yaşa bu hayatı. Belki o zaman bizi anlarsın. Belki o zaman bu insanların neden çaresizlik içinde, umutlarını bile yitirmiş bir halde olduklarını fark edersin. Bu yaşadığımız dramı ancak burada, bizimle paylaşarak anlayabilirsin. 

Yoksa o yüksek makamlarınızda oturup, bizden “şükretmeyi” beklemekle kimseye vicdan dersi veremezsiniz. Biraz olsun anlayabilmek için o bir haftaya bile dayanabilir misiniz, işte ondan bile şüpheliyim.

Ama bilmenizi isterim ki, bilmek yetmez vicdanınızın gözü açık olmalı burada MÜCBİR bir durum var uzatılsın mı,  uzatılmasın mı?

Ey yetkili bu tartışmalarınız hayatta kalanlardan ziyade kaybettiğimiz deprem şehitlerimizin kemiklerini sızlatıyor.